İnsan hayat arkadaşını latif bir hediye ve emanet olarak sevmez, gönlünü
ve sevgisini sadece dış güzelliğe bağlarsa güzelliğin başına bir kaza
geldiğinde o evliliğin sarsılması muhtemeldir. Evlilikler ebedî hayat
arkadaşlığı üzerine kurulmalı ki sevgiler de ebedî olsun. Neşeyi
paylaşıp, kederi paylaşmamak, iyi günde yanında olup kötü günde
terketmek evliliğin ruhuna aykırıdır.
Güzel bir pazar günüydü. Baba, oğlunu parka götürdüğünde; anne de öğle
yemeğini hazırlamak için mutfağa yöneldi. Eşi börek istemişti. Özenle
hazırladı börekleri. Sıra kızartmaya gelmişti. Tavaya yağı koydu ve
başladı. Fakat o esnada ne olduğunu anlamadı. Aniden yağ alev aldı. Genç
kadının elleri ve yüzü de alevlerden nasibini... Kötü günler yaşadı.
Yanıklar nihayet iyileşmişti. Ne var ki bayağı bir iz kalmıştı. O kadife
gibi güzel yüz ve eller alaca bulaca olmuştu. Aradan bir yıl geçtiği
halde hâlâ izler vardı. Bazen aynanın karşısına geçiyor kendisi bile
olanlara inanamıyordu. Bir gün eşini karşısına aldı ve "Hayatım yüzüme
iyi bak. Artık ben senin evlendiğin o güzel kadın değilim. Zamanla
benden bıkmandan korkuyorum. Bu sebeple yol yakınken ayrılalım." dedi.
Eşi, sevgi ve şefkatle genç kadının ellerinden tutup gözlerinin içine
baktı:
"Peki aynı hal benim başıma gelse sen beni terk mi edecektin?"
"Öyle şey olur mu?"
"Sen böyle bir şey düşünmezken ben nasıl düşünebilirim? Üstelik de sen
benim sevdiğim börekleri kızartırken bu felakete uğradın. Teşekkürüm
böyle mi olacak? Bu mu vefa? Bu mu dostluk, arkadaşlık?
Madem, evlilikteki esas maksat eşlerin sevgilerini, aşklarını,
şevklerini karşılıklı değiştirmektir. Lezzetlerde ortak, kederli
şeylerde birbirine yardımcı olmaktır. Neşemizi paylaşıp kederimizi
paylaşmazsak bu sözlerin anlamı nerede kalır? Nikâh defterini "iyi günde
kötü günde" sözleriyle imzalamadık mı?
Ben bu sözleri buz üstüne yazmadım. Yüreğimin derinliklerine kazıdım.
İnsan hayat arkadaşını latif bir hediye ve emanet olarak sevmez de
gönlünü sadece dış güzelliğine bağlarsa güzelliğin başına böyle bir kaza
geldiği zaman muhabbet biter. Saçını eşinin yoluna süpürge eden o
zavallı kadın sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu anda terk edilir.
Sen benim ebedi bir hayatta daimi hayat arkadaşım değil misin? Şimdilik
çirkin olmuşsan da zararı yok. Nasıl olsa ebedi bir güzelliğin var. O
ebedi arkadaşlığın hatırı için her fedakârlığı ve merhameti yaparım."
Ne yazık ki, bu düşünceleri yüreği yerine buz üstüne yazan nice
erkekler, eşlerini rahatlıkla terk edebiliyorlar. Değil güzelliklerini
kaybetmek, eşlerinden daha güzelini gördüklerinde bile o tarafa
meyledebiliyorlar.
O zaman da nice ayrılıklar, elemler ve kederler yaşanıyor. Günümüzün en
önemli problemlerinden olan, terk ve aldatma olaylarının altında bu
duygulara sahip olmamak yatıyor.
Evet, ne zaman bu güzel duygular inkişaf eder, evlilikler ebedi hayat
arkadaşlığı üzerine kurulur ve eşler birbirlerini emanet olarak
sahiplenirlerse sevgiler ebedi olur.
Tıpkı elektrik düğmesine dokunulduğunda karanlık, yerini aydınlığa terk
ettiği gibi; eşler arasındaki suni merhamet, şefkat, vefa, hürmet ve
fedakarlık; yerini samimi hürmet, hakiki şefkat, fedakârane merhamet ve
ciddi muhabbete terk eder.
Gönül gözü, güzellikleri görür. Kalp aynasına güzellikler akseder.
Evlilik bağları kuvvetle bağlanır.
ALINTI
Gonderen : Ahmet
KILIC
|